Erken doğum, bebekten veya anneden kaynaklanabileceği gibi çeşitli dış faktörlerden de kaynaklanabilmektedir. Erken doğum, son adet tarihinden sonraki 37. hafta tamamlanmadan meydana gelen doğumlar olarak tanımlanır. Erken doğum, ölüm oranlarının %70'ini kapsayan yüksek riskli bir durumdur. Ayrıca, uzun vadede beyin ve sinirlerde kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Ülkemizdeki doğumların yaklaşık %10'u erken doğum olarak gerçekleşmektedir. Bu oran, ikiz veya çoğul gebeliklerde daha da artmaktadır. 17 yaşın altındaki ve 35 yaşın üstündeki kadınlar, daha yüksek erken doğum riski taşımaktadır. Normal şartlarda bir bebeğin 9-10 ay anne karnında kalması gerekirken, bazı önemli durumlarda erken doğumlar meydana gelebilmektedir. Teknolojik ilerlemeler sayesinde, erken doğan bebeklerin hayatta kalma oranları her geçen gün artmaktadır. Doktorlar, erken doğum yerine bebeklerin birkaç gün daha geç doğmasını ve böylece risklerin azaltılmasını amaçlamaktadır. Bu çalışmalar, bebeğin geciktirilen her gün için yaşama şansının arttığını göstermektedir. Ancak, yapılan tüm çabalara rağmen, erken doğum yapan kadınların oranı hâlâ yüksektir. Hem bebek hem de anne açısından riskler taşıyan erken doğumun birçok farklı nedeni bulunmaktadır. Erken Doğumun Nedenleri
Kimler Erken Doğum Riski Taşır? Özellikle 17 yaşın altındaki ve 35 yaşın üstündeki kadınlar erken doğum riski taşımaktadır. Birden fazla bebek bekleyen anneler de bu risk altındadır. Daha önce düşük veya erken doğum yapmış olmak da yine erken doğum nedenleri arasındadır. Enfeksiyon hastalığı olan gebe kadınlar da bu risk altındadır. Düşük kiloya sahip olan anne adayları veya tam tersi aşırı kilolu adaylar da erken doğum riski taşır. Sigara kullanan anneler bu risk altındadır. Hamilelik sırasında vajinal kanama sorunu yaşayan gebeler de bu risk altındadır. Stres, yoğun çalışma koşulları ve düşük sosyal yaşam seviyesi de anne adaylarında erken doğuma neden olabilmektedir. |